Bu, tarihin en ilginç otomobil efsanesi olmayı garantilemiş bir hikaye. Görünen o ki, önce ABD’de patlak veren emisyon hilesinde VW aslında küresel bir harekette bulunuyormuş. Bunun anlamı, sadece yeni kıtada değil tüm dünyada satılan 1,6 litrelik ve 2,0 litrelik dizel motorlarda hile yapan yazılımın bulunduğu.

Konuya hakim olmayanlar varsa kendinden utanmasın. Ne yazık ki emisyon değerleri bizim açımızdan bir önem taşımıyor. Türkiye’nin havası kirlenmeye karşı en iyi dileklerle korunuyor; emisyon sınırlamalarıysa rahatça öteleniyor. Bu nedenle de tüm dünyayı sarsan bu haberle ilgilenmemiş olmanız çok normal. Kısaca özetlemek gerekirse; VW laboratuvar ortamında yapılan emisyon testlerini kandırması için araçlarına bir yazılım yerleştirmiş. Geçtiğimiz haftalarda bu ortaya çıktı ve sonuçta VW Grup bu yazılıma sahip 11 milyon Audi, Seat, Skoda ve VW markalı araç sattığını açıkladı. Eğer 1,6 litrelik ya da 2,0 litrelik dizel motora sahip bir VW Grup modeline sahipseniz keyfini sürmeye devam edebilirsiniz. Otomobilinizin güvenlik ya da güvenilirlik anlamında herhangi bir sorunu yok, motoruysa bu yazılım sayesinde az tüketim ve etkileyici performans sunuyor ve bunu yaparken sadece çevreyi diğerlerinden daha fazla kirletiyor. Dahası VW yakın zamanda sizin otomobilinizi de geri çağırıp emisyon değerlerini normal seviyesine indireceğini vaadetti. Buysa kulağa geldiği kadar iyi bir haber olmayabilir.

Bunu açıklamak için öncelikle hilenin ayrıntılarını incelememiz gerekli. Neredeyse tüm modern otomobiller, tambur ya da dinamometre üzerinde teste tabi tutulduklarında çekiş kontrol sistemini ve diğer yardımcı elektronikleri devreden çıkartan bir test yazılımına sahip. Bu yazılım temel olarak emisyon ölçüm testinin içerdiği bir dizi parametreyi takip ediyor. Yol sürüşü yerine istasyon içinde yapıldığından ve tüm üreticileri aynı ortamda kıyaslamak için bu testler belli başlı parametrelerde sabit değerlere sahip: Direksiyon düz konumda, hız sabit, motor belli aralıklarla çalıştırılıp durduruluyor ve hatta hava basıncı bile kontrol atında. Basitçe yazılım bu parametreleri farkedince motor kontrol ünitesinin programını değiştiriyor. Anlaşılan o ki VW çekiş kontrolünün kapanmasına ek olarak motorun daha düşük azot oksit salımı yapmasını da sağlıyormuş. Bu gaz astım ve çeşitli solunum yolu rahatsızlıklarının tetikleyicisi olarak gösteriliyor.

Çözüm nasıl olacak?

VW hızlı bir çözüm bulmak zorunda çünkü pek çok Avrupa ülkesi dizel motorlu VW Grup modellerinin satışını askıya almış durumda. Eğer VW sadece hileci yazılımı iptal edip motor kontrol ünitesini daha düşük emisyonla çalışacak şekilde baştan programlayacaksa büyük bir sorununuz var demektir. Düşük emisyon düşük tüketim anlamına gelir, fakat düşük azot oksit yüksek tüketim ve düşük performans anlamına gelir. Eğer azot oksidi parçalayacak bir solisyon (AdBlue olarak bilinen üre) yoksa, motorun azot oksitten kurtulmak için çok çaba sarfetmesi gerekir. Performans ve tüketimden ödün vermeden bu sorunu çözmenin yolu bütün bu araçlara üre enjeksiyonu takılması ki bu hem maliyetli hem de çok fazla mesai alacak bir çözüm olur. Sonuç olarak VW’nin elindeki en iyi çözüm motor kontrol ünitesinin yazılımını değiştirmek.

Peki VW neden böyle bir işe kalkışmış?

VW bu hileye önce ABD’de dizel motorlu araç satmak istediği için başvurmuş. 2007 yılında tanıtılan EA189 kodlu motor bir çok başarılı özelliğe sahipti; yüksek basınçlı common rail enjeksiyonlar pompa meme teknolojisinin yerini almıştı ve başarılı emisyon değerleri için bir dizi akıllıca çözüme de sahipti. EGR sisteminde geri dönüştürülen egzoz gazları motor soğutma sistemiyle soğutuluyor ve bu da azot oksit değerlerinde teorik bir şekilde düşüş sağlıyordu. VW bu motora sahip Jetta’yı ABD’de temiz dizel olarak tanıttı. ABD’nin emisyon normları çok sıkı ve özellikle dizel motorların azot oksit değerleri Avrupa’dan çok daha düşük olmak zorunda. VW bu başarısıyla ABD’de rakiplerinin önüne geçti ve pikap satmadan çok büyük satış rakamlarına ulaşmayı başardı. Tabii bugün anlıyoruz ki bu başarının ardında sadece laboratuvar ortamında düşük emisyon değeri sağlayan bir hileli yazılım yatıyormuş. İronik bir şekilde VW’nin elinde motorun gerçekten temiz olmasını sağlayacak teknolojiler de vardı. Ne yazık ki bu teknolojiler araç başına 5 bin Euro’luk bir ek maliyet getiriyordu ve bu da rekabet ortamında pek istenen bir durum değildir.

Şimdi ne olacak?

Gözler hükumetlerin alacağı tavra döndü. ABD’den devasa büyüklükte bir ceza geleceği kesin gibi. Avrupa ülkeleri, hatta Almanya bile VW’nin hem devletlere hem de müşterilerine tazminat ödemesi gerektiğini dillendiriyor. Bütün bunlar VW’ni iflasa sürükleyebilir mi? Elbette. Buna izin verilir mi? Zaman gösterecek. 600 bin kişinin işvereni olması VW’nin elini bir hayli güçlendiriyor. Peki Alman ürünlerine olan güveni sarsılır mı? Alman endüstrisi mühendislik anlamında çok ilerde ve kesinlikle ilham alınması gereken bir korumda olsa da etik anlamda ciddi sorunları olduğu da ortada. Özellikle Alman otomotiv üreticileri daha önce onlarca kez farklı hileler yapmakla, rüşvetle ve hatalarını örtbas etmekle suçlandı. Yani bu ilk değildi ama son da olmayacaktır. VW’nin gelişmiş ülkelerdeki çevre duyarlılığına sahip insanların güvenini sarstığı doğru ama bunu telafi etmek için de bolca zamana ve paraya sahip olacak. Bu durumdan en karlı çıkansa şüphesiz Toyota. Dünyanın en büyük otomotiv üreticisi unvanını VW’e kaptırmak üzere olan Japonlar muhtemelen derin bir nefes almıştır. Çünkü VW Grup bir süre bu tür unvanları uzaktan izlemek zorunda kalacak.