* Bu yazı büyük oranda Car & Driver’ın ilgili konusundan alıntıdır. İlgili konuya ve yazının orijinal metnine bu linkten ulaşabilirsiniz.
Öncelikle bu otomobil öyle çok tanınan bir araç değil. Kimsenin onun hakkında hayal kurduğunu ya da duvarına posterini astığını zannetmiyoruz. Fakat Mercedes 600 ya da Mercedes’in tanımıyla Süper Mercedes zamanının çok ötesinde lüks ve konfor sunan bir otomobildi ve neredeyse tüm güç sahipleri tarafından tercih edilen bir limuzin olarak akıllarda yer etti.
Mercedes 600 üretildiği zaman elektronikler henüz emekleme çağındaydı. Yeni gelişmeler, özellikle de yakındaki elektronik devriminin önünü açacak sentetik materyaller gibi keşifler bu dönemde yapılmıştı ama 600 için hala çok erkendi. Fakat 600 farklı olmak zorundaydı ve konforda çıtayı kırıp geçmek için güç sahiplerinin halinden anlamak gerekiyordu. Şöyle ki, gerçek bir güç sahibinin herhangi bir şeyi yapmak için o konuda uzman bir adamı olmalıydı. Kapının açılması gerekiyorsa kapı açacak bir adam, palto giyilecekse paltoyu tutacak bir adam para ödenecekse cüzdanı taşıyacak bir adam. O halde güç sahibinin otomobili de bütün işleri onun yerine halletmeliydi. Gerçekten 600 bu konuda çok cömertti. 1963’te piyasaya sunulduğunda, yani microçipler henüz hayatımıza girmemişken, koltuklarını bir düğmeyle ayarlanmasından bagaj kapağının otomatik kapanmasına ve otomatik park frenine kadar bir dizi özellik sunuyordu. Bugün bütün bunlar kulağa çok basit geliyor. Çünkü çok da pahalı olmayan bir devre sistemi ve küçük elektrik motorları bu teknolojileri kompakt sınıfa kadar indirmiş durumda. Ama 1963’te bunlar gerçekten önemli yeniliklerdi.
Peki bütün bu sistemler nasıl çalışıyordu? Mercedes 600’ün karoserinin altında dünyanın en karmaşık otomobil hidrolik sistemi kullanılıyordu. Bu sistem 3200 psi basınçla çalışıyordu ve bir tür mineral yağ kullanıyordu. Hidrolik o dönemde kullanılan elektrikli sistemlere bir alternatif olarak piyasaya sunuldu. Tahmin etmişsinizdir bu savaşı net bir şekilde kaybetti. Ama 600’ün şanı gölgelenmedi. Hidrolikler otomobilin tüm sistemlerinin çalışmasından sorumluydu. Sistemin en hassas noktası kullandığı sıvı. Herhangi bir tamirci sıvıyı görünce sıradan bir şanzıman yağına benzetiyor ve sistemi bu yağ ile besliyordu. Fakat kullanılan mineral yağ dışındaki tüm sıvılar, hidrolik sistemin sızıntı yapmasını engelleyen lastik contaları eritiyordu. 2 yıl sonundaysa her tarafından sızdıran bir hidrolik yumağına sahip oluyordunuz. İşin uzmanlarına göre bakımı doğru yapıldığı ve doğru yağ kullanıldığı sürece korkutucu derecede dayanıklı olduğunu söylüyor.
Hidrolik sistemler camların da bir dokunuşta açılıp kapanmasını sağlıyordu. Bu otomobillerin bir kısmı zırhlıydı ve tamamı da bir gün kendini korumak zorunda kalabilecek insanlar tarafından kullanılıyordu. Yani camları çok güçlü olmalıydı. Güçlüydü de, eğer düğmeye tam güçle basarsanız içeriye uzanan bir kolu kopartacak kadar güçlüydü hem de. Bunu sağlayan tabii ki hidrolik sistem. Camın hızı ayarlanabiliyordu ve tam güçte bir giyotinin işlevselliğine erişiyordu. Sistemin dozunun ayarlanmasını sağlayan anahtar şu anda Mercedes tarafından 11.500 ABD Doları’na satılıyor.
Bagaj kapağı da hidrolik sistem tarafından kontrol ediliyor. Günümüzde elinizi dokundurmadan bacağınızın hareketiyle açılıp kapanan bagajlar var ama o zamanlar kendisi kapanan bir bagaj kapağı gerçekten önemliydi. Hidroliğin kapağı kapatması için kullanılan menteşeler aşırı hassas olmak zorundaydı. Kapağı aşağıya doğru yumuşakça ittiğinizde kapak kendi kendine kapanıyordu. Eğer siz abartıp kapağı elinizle iterseniz menteşelerin bükülmesine neden olabiliyordunuz. Camları giyotin işlevi gören bir otomobil için bu durum gerçekten ironik.
600’ün park freni de gerçek bir mucize gibiydi. Geleneksel Mercedes yerleşimiyle park freninin kumandası pedal grubunun sol tarafındaydı. Şanzıman D ya da R konumuna alındığındaysa park freni kendi kendine devreden çıkıyordu. Süspansiyon sistemi 3 farklı sertlik ayarına sahipti. Kapılarını kapatmak için kilide yaklaştırmak yeterli oluyordu gerisini hidrolik sistem hallediyordu. Yani tüm işleriniz için tek bir adamınız vardı; 600 hepsine yetişiyordu.
600’ün tasarımcısı Paul Bracq’dı. 1957’de Mercedes’in Sindelfingen’deki (bugün de S Serileri’nin üretildiği şehir) tasarım atolyesinin şefi olan Bracq, 600 dışında da bir çok önemli tasarıma hayat vermişti. Aralarında Pagoda SL’in de bulunduğu pek çok Mercedes modelinin yanında Fransızların hızlı treni TGV de onun eseriydi. Mercedes’ten sonra BMW’ye geçen Bracq, aralarında 2002 Turbo, ilk nesil 6 Serisi ve M1’in genel tasarımına ilham veren konseptlerin de bulunduğu tasarımlara imza attı.
600, Mercedes tarafından maliyet kaygısı asla düşünülmeden üretilen ilk otomobildi. Daha önce belirttiğimiz gibi yaşamı uzundu,1963’den 1981’e kadar üretildi. Fakat bu uzun süre içerisinde sadece 2677 tane 600 üretildi. Bunlardan 2190 tanesi (1917 tanesi soldan, 273 tanesi sağdan direksiyonlu) 3,20 metrelik aks mesafesine sahip sedanlardı. 304 tanesi (265 tanesi soldan, 39 tanesi sağdan direksiyonlu) 3,90 metre aks mesafeli Pullman, 59 tanesi (49 tanesi soldan, 10 tanesi sağdan direksiyonlu) arka kısmı açık Pullman olan Landaulet ve 124 tanesi de (104 tanesi soldan, 20 tanesi sağdan direksiyonlu) 6 kapılı Pullman karosere sahip olarak üretildi. Türünün tek örneği olan coupe karoserli 600 ise sadece bir prototipti ama seri üretimi yapılmadı.